<$BlogItemBody$>
Abdullah Gül’ün 11. Cumhurbaşkanı olması durumunda “AKP Hükümeti’nin noteri” olmasını bekleyenler herhalde azınlıktadır. Fakat onun “tüm Türkiye’nin cumhurbaşkanı” olamayacağına inanan pek çok kişi bulunduğu da bir başka gerçek.Ruşen Çakır-Vatan
Abdullah Gül’ün 11. Cumhurbaşkanı olması durumunda “AKP Hükümeti’nin noteri” olmasını bekleyenler herhalde azınlıktadır. Fakat onun “tüm Türkiye’nin cumhurbaşkanı” olamayacağına inanan pek çok kişi bulunduğu da bir başka gerçek. Nitekim Gül adaylığını açıkladığı basın toplantısında kendisine kuşkuyla bakanları ikna etmeye yönelik mesajları öne çıkarttı.
O günden beri aynı ikna çabasını sürdürüyor. Öyle ki, yapmayacaklarını anlatmaktan yapmayı düşündüklerinden söz etmeye fırsat bile bulamıyor.
Veya şöyle söyleyebiliriz: Gül kendinden önceki cumhurbaşkanlarından farklı olmadığını anlatmakla meşgul. Halbuki kendisinin, seleflerinden hangi noktalarda ayrılacağını, nerelerde fark yaratıp imzasını atacağını merak edenler de var.
Türbanda ortayol
Kuşkusuz Gül’e yönelik itirazların temelinde laiklik var ve böyle olmaya da devam edeceğe benziyor. Bu konuda ne kadar teminat verirse versin, geçmişte yaptığı konuşmalardan bazı alıntılar karşısına çıkarılacak, onun İslamcılığı bırakmadığı, aslında takiyye yaptığı ileri sürülecek. Ama herşeyden önce eşi Hayrunnisa Gül’ün kılık kıyafeti tartışmaların göbeğinde yer alacak.
Gül’ün muhtemel tatsızlıkları önlemek için, eşini belli ölçülerde geri planda tutabileceğini ama asla saklamayacağını düşünüyorum. Yani Gül’den Çankaya’da türban kavgası vermesini uman ya da bundan korkanlar da, onun bu konuda teslim olmasını bekleyen ya da bundan endişe edenler de yanılacağa benziyorlar. Böylesine çetrefil bir konuda ortayolu bulabilmek muhakkak çok zor, ancak Gül bu badireyi atlatabilirse önünün büyük ölçüde açılacağı da kesindir.
Tartışmayı değiştirmek
Gül laiklikle ilgili polemiklerle zaman, enerji ve prestij kaybetmek istemiyorsa tartışmayı diğer alanlara taşımaya gayret edecektir. Bu noktada ilk akla gelen, geçmiş dönemdeki birikimi ve ilişkilerinden güç alarak dış politikada aktif bir performans sergilemesidir. Tahmin edildiği gibi Dışişleri Bakanlığına onun arzuladığı bir ismin (mesela Ali Babacan) getirilmesi halinde, önümüzdeki dönemde Türk dış politikasına Çankaya’nın damga vurabileceğini öngörebiliriz. Ancak burada sonunda kocaman bir soru işaretiyle şu soruyu sormamız şart: Başbakan Erdoğan buna ne ölçüde razı olur?
Gül’ün Çankaya’ya çıksa da, Erdoğan ve Arınç ile birlikte AKP troykasının bir ayağını oluşturmayı sürdüreceğini savunanlar için bu soru anlamsız kaçacaktır. Ancak Gül’ün Çankaya’ya çıktıktan sonra “partiler üstü” bir kimlik kazanmak için elinden geleni yapacağını düşünenler bambaşka senaryolar üzerine kafa yormaya başladılar bile.
Ben de bunlardan biriyim ve Gül’ün Çankaya’da, hükümete “rakip” ya da “alternatif” demeyelim ama en azından “paralel” bir iktidar odağı oluşturmak isteyeceğini düşünüyorum.
CHP’yi kazanmak
Gül için daha önce “siyasi hırsını Çankaya’ya gömecek biri değildir” diye yazmıştım. Hala aynı kanıdayım. Gül eğer siyasi kariyerini cumhurbaşkanlığıyla sonlandırmak istemiyorsa, öncelikle başarılı bir Çankaya performansı göstermek zorunda. Öncelikle kendisine iyi bir ekip kurması, vadettiği gibi halkın içine girmesi, kendisine oy veren ya da vermeyen herkesi kucaklamak için çok çalışması, mesela ne yapıp edip CHP ve onun boykot stratejisini destekleyen kesimlerin gönlünü kazanması gerekiyor.
Gül eğer samimi olarak tüm Türkiye’nin cumhurbaşkanı olmak istiyorsa AKP ile ilişkilerine çok dikkat etmek, gerektiğinde hükümete yardımcı olmak, ama gerektiğinde hükümeti uyarmak, hatta ondan hesap sormak zorunda.
Sonuç olarak, medya olarak, önümüzdeki dönemde Çankaya-hükümet ilişkilerini çok yakından takip etme durumunda olacağımızı sanıyorum.
VatanEtiketler: cumhurbaşkanı, Gül